7 Mart 2012 Çarşamba

Özür Dilerim...

Her zaman cesur insanları sevdim... Şaşırtıcı bir hayatı olan, ama saçma değil , öylesine değil, hayranlık duyulacak, herkesin kolay kolay yapamayacağı işleri yapabilen insanlar...

Geçen akşam televizyonda Çoşkun Aral başına gelenleri anlatıyordu. Kendi kendime inandığım bir tezi tekrar güçlendirdi anlattıkları. Bir fotoğraf gösteriyor ve bu fotoğrafı nasıl çektiğini anlatıyor, her fotoğrafı adeta ölümün ucundan döndüğü saniyeleri sergiliyordu. Onun yerinde olmayı düşündüm bir an; konuştuğum herkesle , refleks olarak bunu düzenli yapıyor ve hemen kendimi karşımdakinin yerine koyuyorum ve bunu bazen fazla ! yapıyorum, her halde o bir kareyi çekemeden ölmüştüm diye düşündüm! Bu nasıl bir fotoğraf ve bunlar gibi nasıl yüzlerce ve hatta binlerce fotoğraf var. Biz arka sokağa kaçarken bile annanem farkederse fena olur diye heyecandan ölürken, bir insan nasıl böyle tüm dünyayı gezer korkmadan ..? Sokakta mı büyümüş.. ? Sanmıyorum.. ama büyük bir farkımız olduğu kesin.

Çevremden , Coşkun Aral kadar cesur olmasa da , bana göre cesur kabul edilebilecek arkadaşlarım oldu. Hayranlık duyduğum bazı anlar, onların yerine daha çok heyecanlandığım zamanlar. Şimdi ne durumdalar.. Çoğu -normal-e döndü.. keşke dönmeselerdi..

Etrafındakilerin düşüncelerini hiç umursamadan , asla saygısızca değil, özgürlüğün tadını çıkaran ve aklına geleni -ertelemeden- yapan insanlar.. ne kadar azsınız aslında... sizi seviyorum! Siz ol(a)madığım için olabilir.. ama uzaktan da olsa sizin gibi düşünebilmek beni heyecanlandırıyor. Ben siz olmak ister miyim? Hayır! Ama sizin hikayelerinizi dinlemeye hazırım.

Nereden mi aklıma geldi bunlar?

Dün akşam İstiklal'de hızlı hızlı yürürken, hızlı hızlı çünkü hava çok soğuktu ve ben üşümeyi sevmiyorum, ertafıma bakarak , dükkanlardan çok insanlara bakarak yemek yiyeceğim o güzel yere doğru ilerliyordum. İnsanların yüzüne, saçlarına, kılık kıyafetine bakmak pek huyum değildir ama burada yürürken özellikle bakasım geliyor, kendimi tutamıyorum ve çok farklı -tip-ler görmek hoşuma gidiyor. Mini etek giymeye utanan kızın, burada rahat rahat giyinmesi ve süslenmesi , çılgın çoraplarını buraya saklaması ve saçını iyice kabartması ve o güzel kırmızı rujü sürebilmesine seviniyorum. Bu görüntülerin hepsinden hoşlandığımı söylemiyorum.. sadece aklına geleni deneyip burada özgürce yürüyebilirsin düşüncesi hoşuma gidiyor. İstiklal başka bir dünya... her renk var! Sürekli bir şölen varmış da herkes evden özel süslenip gelmiş gibi.. Her telden.. her müzik, her ülkeden insanlar.. bu özgürlük buradaki insanlara ne yakışıyor...

Ve etraftan gelen müzik sesleri.. canlı müzik mi aradınız her köşe başında -çalgıcı-lar ! İster gitar dinle, ister darbuka... Uzaktan bir darbuka tıngırtısı duyuyor , seviniyorum. Ne zaman darbuka sesi duysam kendimi çok iyi hisseder, bir anda coşar, çılgınca dans etmek ister ve saatlerce size anlatabileceğim anılarımı hatırlarım. Bu kadar çekici bir ses var mıdır başka.. Oynamadan durmak ne zor , bu çingeneler de ne güzel çalıyorlar .. çingeneleri seviyorum!

Müziğe doğru yaklaşırken yanımda benimle birlikte bir kadının yürüdüğünü fark ettim. Eskimiş, rengi solmuş, gül kurusu, uzun dizinin hemen altında biten bir palto giymişti. Elinde büyük ama içinde çok önemli birşey olmadığını düşündüğüm çanta vardı. Çantanın içi boş gibiydi ama sanki evden hızlıca çıkarken bu çantayı eline tutuşturmuşlardı. Halbuki çanta bir çok ihtiyacını yanında taşımayı sağlar ama sanki ihtiyacı yokmuş gibi tutuyordu çantayı , belki bu nedenle çantanın boş olduğunu düşündüm.
Yüzü asık, kaşlar çatılmış, dudakları iki yana aşağıya doğru sarkmış, saçları dağınık ama belli ki hızlıca toplamaya çalışmış, biraz kenarlardan sıkılmış da çıkmış gibi , tel tel saçlar düşmüş yanaklarına , düşünceli düşünceli yürüyor kadın. Ayağındaki postallar da yeni ama ucuz belli ki. Gereksiz bir parlaklığı var.. sanki parlak olursa kaliteli görünürmüş gibi. Kadın bunu düşünecek bir halde değil gibi ama .. neden parlak giymiş , düşünüyorum... belki de hediye etmişlerdir.. belki de bu parlaklık, karanlık yüzünü biraz aydınlatsın diye seçilmiştir. Bilmiyorum... düşünüyorum.. ve yürüyorum.

Kadın da darbuka çalan çingenelere doğru bakıyor. O asık yüz bir anda , çok eski bir dost görmüş gibi aydınlanıyor.. Aşağıya doğru sarkan düşünceli dudak bir yandan yukardan biri çekmiş gibi güldürüyor kadını. İfadesinin bu kadar hızlı değişmesine şaşırıyorum ve acaba o neyi hatırladı diye deli gibi merak ediyorum! Çalgıcı coşuyor! Vurdukça vuruyor darbukaya ... önündeki küçük iki üç kız çocuğu da dans ediyorlar. Kalçalarını nazlı nazlı , usulüne uygun savuruyorlar. Siyah suratlar ama ten rengi mi yıkanmamış yüzler mi bilmem ama bu siyahlar içinde parlayan gözleri , neşeleri ve özgürce oyunları yine bana bu cesur insanları hatırlatıyor.

Kadın, o dertli dertli yürüyen kadın, gülmekle kalmıyor, geçip o kız çocuklarının karşısına, elleri kaldırıp havaya , başlıyor dans etmeye ! Ne oluyor? Nereden buldu kadın bu cesareti? Nasıl utanmıyor? Etraftakilerin kendine bakacağı aklına gelmiyor mu? Geliyor.. eminim düşünüyor ama umrunda değil! Kadının bu rahatlığı yıllardır beynime kazınan binlerce cümleyi ve sahneyi hatırlatıyor ve kadının hakkında bu -rahat-lığından dolayı kötü (!) şeyler düşünüyorum. Caddenin ortasında durup da göbek atmak -normal- ve atta açıkca yazayım, terbiyeli! bir kadının yapacağı bir şey mi? Şuna bak! Ne ayıp diyor beynimdeki eskiden kalma bir ses! Yüzüm kızarıyor! Utanıyorum... Noldu etrafı takmayan cesur insanlar? Bu kadın onlardan biri olamaz mı? Olabilir.. ben bunu bilmeden veya .. aslında.. hakkım olmadan nasıl kadın hakkında bu kötülükleri düşünürüm? Bu benim yaptığım ayıp değil mi?

İçimde kavga büyük... kendi kendime konuşa konuşa yürüyorum.

Ama ...

Ben değilim bunu düşünen! İçimdeki, beynimdeki ÖNYARGIlar!

Kim soktu bunu beynime? Siz de benim gibi suçlusunuz! Bu düşünceyi beynimden silmenin bir yolu olmalı...ve aynı zamanda sizin beyninizden..

Kadın.. Çingene kızlarla dans etti.
ve yoluna devam etti...
Yüzündeki gülümseme gerçekti!
On adım attıktan sonra gülümseme azaldı.. bir on adım daha , bir on adım daha..

Kadın yürüdü.. yoluna devam etti.. bir kaç adım sonra, yüzü yine çökmüş, dudaklar yine bükülmüş, kaşlar yine çatılmıştı...

İyi ki dans etti kadın.. ! diye arkasından bağırmak istedim , önyargıma inat!

Ayıp.. bağırılır mı sokak ortasında.. hele de sokaktda göbek atabilen bir kadına?

Çingenelerle göbek atan özgür kadın! Kavga ettiğim önyargım adına senden özür dilerim...

Sen yine istediğini yap... ben değişeceğim.